PKK’nın Feshedilmesi: Siyasi Avantajlardan Siyasi Sonuçlara

12 Mayıs 2025 tarihinde, Kürdistan İşçi Partisi’ne yakınlığıyla bilinen Fırat Haber Ajansı, grubun silahlı mücadeleyi durdurma ve faaliyetlerine son verme kararı aldığını duyurdu. PKK’nın tutuklu lideri Abdullah Öcalan tarafından önerilen bu karar, Türkiye’deki dört दशक süren silahlı çatışmaya son verme yönünde atılmış büyük bir adım olarak değerlendiriliyor. PKK’nın 1984’teki isyanının başlamasından bu yana, çatışmalarda 40 binden fazla kişi hayatını kaybetti.
Yazar: Dr. Hasan Sadıkiyan, Türkiye ve Kafkasya Siyasi Meseleleri Analisti
Zaviye Enstitüsü: Büyük Ortadoğu nun adımlarından biri, Suriye, Irak, İran ve Türkiye Kürtlerinin katılımıyla bölgede bir Kürdistan yaratma projesidir. Büyük Batılı güçler tarafından hazırlanan bu proje hala yürütülmektedir. Bu aslında, son aylarda Türkiye’de sözde barış ve “terörden arınmış Türkiye” başlıkları altında iyi haberler olarak sunulan gelişmelerin özüdür. Bu projenin gerçekleştirilmesi, Demokratik Halkların Partisi temsilcilerinin anayasa değişikliği için desteği ve Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olarak yeniden seçilmesinin sağlanması karşılığında istenmektedir.
Bu silahlı terör örgütü, boyutları, hedefleri ve sonuçları henüz tam olarak anlaşılamayan benzeri görülmemiş bir eylemle silahlarını bırakacağını ilan etti. Türkiye devletiyle kırk yılı aşkın bir silahlı mücadelenin ardından gerçekleşen bu silahsızlanmanın nasıl ve hangi mekanizmayla yapılacağı belirsiz olsa da, örgütün Türkiye dışındaki kolları varlığını sürdürecektir. Türkiyeli uzmanlar ve analistler bunun bir “hile” olduğuna inanıyor; PKK’nın açıklamasında silah bırakma ile ilgili ifadeler öne çıkarılırken, asıl amaç satır aralarında gizleniyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş belgesi olan Lozan Antlaşması ve 1924 Anayasası eleştirilirken, Türkiye soykırımcı bir varlık olarak resmediliyor.
Türkiye’deki siyasi yapının politikalarını eleştirenler, Adalet ve Kalkınma Partisi hükümeti bu ayrılıkçı örgütün sözde silahsızlanmasını öne çıkarıp iyi haber olarak sunarken, kabul edilemez suçlamalar konusunda sessiz kaldığını ve sessizliğiyle bunları onayladığını iddia ediyor. Türkiye Cumhuriyeti’ni bir parantez olarak görenlere karşı, İsmet İnönü’nün “Bizim kadar hain yetiştiren bir ülke daha yoktur” sözü doğruluğunu kanıtlıyor. Emperyalizm Lozan’ı hiçbir zaman kabul etmedi, her zaman Sevr’i uygulamak istedi. Ancak Türk milleti, Mustafa Kemal önderliğinde Sevr’i tarihin çöplüğüne attı. Bugün artık Sevr’i yeniden canlandırmak mümkün değildir.
Yönetim yapısının ikili politikalarını eleştiren eleştirmenler, ayrılıkçı teröristlerin affedileceğini söylüyor. Bu ülkenin gerçek vatanseverleri, seçilmiş belediye başkanları, belediye meclis üyeleri, gazeteciler ve gençler çoğunlukla asılsız suçlamalarla hapiste yatarken, en acımasız cinayetleri işlemiş teröristler nasıl affedilebilir? Silahsız 33 askerimizi, sivil kıyafetlerle ve sivil araçlarla birliklerine katılmak üzereyken, silah zoruyla dağlara götürüp kurşuna dizenleri nasıl unutabiliriz? Bu saldırılarda hayatını kaybeden binlerce şehidimizi nasıl unutabiliriz?”
Kısacası, PKK’yı tasfiye projesi, siyasi yapının politikalarını ve hedeflerini gerçekleştirmeye yönelik bir “siyasi hamle” gibi görünüyor; devamında olumsuz sonuçları Türkiye toplumunu ve Türkiye’nin toprak bütünlüğünü etkileyecek bir hamle.